Bazı yazılar vardır ki…
Paylaşılmaz.
Beğeni almaz.
Hatta okunmaz.
Ama yine de yazılır. Çünkü yazan, birine değil — kendine sesleniyordur.
Bugün o gün olabilir.
Kaleminle bir cümle yaz ve fark et:
İçinde biri konuşmak istiyor. Belki uzun süredir sustuğu için sesi yavaş… ama gerçek.
Kendinden Özür Dilemek İçin Yaz
“Seninle yeterince ilgilenemedim.”
“Çok koştum ama seni unuttum.”
“Kalabalıkları önemsedim ama seni susturdum.”
Bu satırlar bir iç hesaplaşma değil.
Bir iç şefkat başlangıcı.
Çünkü bazen sadece kendinden bir özür beklersin.
Dışarıdan değil.
Kendini Yeniden Hatırlamak İçin Yaz
Belki uzun zamandır yazmıyorsun.
Yazdıkların başkaları için oluyor.
Ama bu defa başka…
Bu defa “birinin okuması” için değil — kendini duyman için yaz.
Ve o sessiz mektup, yıllar sonra bile sana şöyle fısıldayabilir:
“Ben seni hiç terk etmedim.”
Yazının Değdiği Yer İçin Değil, Çıktığı Yeri Onarmak İçin
Sen farkında olmadan yazdığın her satır, içindeki kırık yerlere dikiş olur.
Bir gün biri okur, biri beğenir, biri yorum yapar mı?
Belki.
Ama bu yazının ilk okuru — sen olmalısın.
Çünkü senin iç sesin, o yazının en derin yankısıdır.
Okuyucuya Soru:
Peki sen, en son kime yazdın?
Ve neden o kişi kendin değildi?
Bugün, sadece bir cümleyle bile olsa — kendine bir mektup yaz.
Paylaşmak istersen yorumlara bırak.
Ama paylaşmasan da olur.
Çünkü seninle baş başa kalacak bir yazı, bazen dünyalara bedeldir.

Ionelia Constantinescu için bir cevap yazın Cevabı iptal et