Etiket: tr

  • Kırılmadan Güçlenmek: Sessizliğin Ardında Saklı Dayanıklılık

    Kırılmadan Güçlenmek: Sessizliğin Ardında Saklı Dayanıklılık

    Bazen güçlü olmak, dimdik durmak değildir.

    Bazen güçlü olmak…

    görülmeden ayakta kalmaktır.

    Kimse fark etmeden gözlerini silmek, bir cümleyi yarım bırakıp yutkunmaktır.

    Bir şey olmamış gibi davranmak…Ama sen bilirsin.

    O gün nasıl geçti…

    O sessizlikte nasıl kırılmadan kaldın…


    İçten İçte Büyüyen Dayanıklılık

    Kimseyle konuşmadığın günlerde kendinle ne çok konuştun aslında. Yüzüne bir tebessüm yerleştirip, içindeki fırtınaları dindirmeye çalıştın.

    O kadar yumuşak baktın ki başkalarına…

    Ama kendine hep biraz serttin.

    Bugün gel, değiştir bu dili.

    Çünkü sen yalnızca dayandığın için değil, içten içe büyüdüğün için güçlüsün.


    Her Şey Dışarıdan Görünmez

    İnsanlar sonuçları görür.

    Ama sen süreçsin.

    Kimsenin bilmediği kararlar aldın, Kimsenin duymadığı dualar ettin, Kimsenin anlayamayacağı şekilde kendini toparladın.

    Ve bu yüzden…

    senin hikâyen değerlidir.


    Bir Dur, Bir Bak

    Bugün bir adım geri at.

    Ve kendi direnişine bak.

    Ne çok şeyi kendi kendine taşıdığını fark et.

    Ve şöyle de kendine:

    📌 “Ben fark edildikçe değil, fark ettikçe büyüyorum.

    Çünkü en derin dönüşümler sessiz başlar.


    Okuyucuya Çağrı:

    Sen de bazen görünmeyen ama çok şey anlatan bir gün yaşadın mı?

    Yorumlara sadece bir kelime bile yazsan — belki o kelime, bir başkasının içindeki suskunluğu çözer.

    Bugün kendi sessiz mücadeleni onurlandır.

    Çünkü görünmeyen en kıymetli şey…

    senin iç gücündür.

  • Mesafe Sadece Haritalarda Vardır: Kalplerin Unutmadığı Bir Dostluk

    Mesafe Sadece Haritalarda Vardır: Kalplerin Unutmadığı Bir Dostluk

    Bazı dostluklar zamanla değil, kalple kurulur.

    Ve bazı insanlar, yan yana olmasalar bile kalbinde hep yanı başındadır…


    Uzakta Olsa da Yakın

    Emre ve Yusuf.

    İlkokul sıralarında başlayan, yıllara direnen bir dostluk…

    Aynı sokakta büyüdüler, aynı bisikletin tekerleğini dönüşümlü tamir ettiler.

    Aynı çatı altında kahkahalara gömülüp, aynı sırada sessizce ağladılar.

    Sonra bir gün hayat, yollarını ayırdı.

    Yusuf, ailesiyle birlikte başka bir şehre taşındı. Emre üniversiteye başladı. Mesafeler girdi araya… ama kalpleri hiç kopmadı.


    Bazen Sadece Bir Mesaj Yeter

    Aylar geçti, konuşmadıkları zamanlar oldu.

    Ama biri zorda kaldığında, diğerinin içi hep kıpırdadı.

    “Şu an bana ihtiyacı var” dedi Emre, gecenin bir yarısı mesaj attı.

    Yusuf, “Bu mesaj tam zamanında geldi.” dedi.

    Sadece bir satırdı:

    “Her şey geçer. Sen geçerken yanında olamasam da, arkandayım.”

    Bazen bin kelimeye gerek yoktur.

    Bir cümle… dostluğu yeniden kurar.


    Aradaki Sessizlik Dostluğu Küçültmez

    Onlar her gün konuşmadılar.

    Ama her konuşmaları, kaldıkları yerden devam etti.

    Ne “Neden yazmadın?”

    Ne “Unuttun mu beni?”

    Sadece anlayış, sadece güven…Çünkü gerçek dostluk, beklenti değil; bağlılıktır.


    Kalpten Kalbe Kurulan Bağlar

    Yusuf bir gün Emre’ye şöyle yazdı:

    “Sen benim için uzakta değil, içimde taşıdığım bir iyiliksin. Uzaklık, haritada olabilir. Ama seni düşündüğümde her zaman yakınımdasın.”

    Emre cevap verdi:

    “Seninle konuşmadığım günlerde bile, senin sesinle düşünüyordum bazı şeyleri. Çünkü bazı dostluklar, iç sesi olur insanın.”


    Okuyucuya Çağrı:

    Belki senin de uzaklarda bir dostun var.

    Belki yollar ayırdı sizi, belki hayat meşgul etti.

    Ama bir mesaj atmak için illa bir sebep gerekmiyor.

    Bugün sadece şunu yaz:

    👉 “Sadece seni düşündüm.”

    Çünkü bazen bir dost, bunu duymaya çok ihtiyaç duyar.

    Ve bazen bir mesaj, bütün mesafeleri unutturur.

  • Derin Kökler, Güçlü Dallar: Sabırla Büyüyen Hikâyeler

    Derin Kökler, Güçlü Dallar: Sabırla Büyüyen Hikâyeler

    Herkesin gözü meyvede, çiçekte, alkışta…

    Ama unutulan bir şey var:

    En güçlü ağaç, en derin köklere sahip olandır.

    Ve o kökler, gözle görünmez.

    Sessizdir. Ama oradadır.

    Besler. Taşır. Ayakta tutar.

    Tıpkı sabırla yazan bir yazar gibi…Tıpkı içindeki sese kulak verip ilerlemeye devam eden sen gibi.


    Sabır, Sadece Beklemek Değildir

    Sabır, yazmaya devam etmektir.

    Kimse okumasa bile…

    Bir “beğeni” gelmese bile…

    Senin hikâyenin değeri, başkalarının fark etmesiyle değil, senin ona verdiğin anlamla ölçülür.

    Ve sabreden, sadece zaman kazanmaz.

    Derinlik kazanır.


    Büyümek Gürültüyle Değil, İç Sesle Olur

    Belki herkes bağırıyor.

    “Ben buradayım!” diye.

    Ama sen fısıltıyla yazıyorsun.

    Ve bu, daha kıymetli.

    Çünkü fısıltı, doğru kalbe ulaşırsa yankıya dönüşür.


    Bir Tohum da Hikâyedir

    Her yazın, toprağa düşen bir tohum.

    Sen fark etmeden biri onu okur,

    O tohum bir düşünceye,

    Bir değişime,

    Belki bir başka yazıya dönüşür.

    Ve işte o an…

    Sen sadece yazan değil, dönüştüren biri olursun.


    Okuyucuya Çağrı:

    Peki sen?

    Bugün hangi “görünmeyen çabayı” büyütüyorsun?

    Yorumlara yaz.

    Belki senin kökün, bir başkasının tutunacağı yer olur.

    📌 Yazar Notu: Bu yazı üzerine gelen yorumlardan biri, yazının ruhunu yansıttığı için burada paylaşmak istedim:

    Sen okurken sadece bir yazı değil, içten içe filizlenen bir duyguyu da paylaşıyorsun…Ve işte bu yüzden, buraya bıraktığın her iz, sadece bir yorum değil — bir köktür.

    Çünkü bizler, çoğu zaman görünmeyen çabalarımızla birbirimize tutunuruz.

    Bir satır, bir cümle, bazen bir fısıltı bile bir başkasının yolunu aydınlatabilir.

    Eğer sen de şu an bir şeyleri sessizce taşıyorsan, bil ki yalnız değilsin.

    Ve belki de senin sessiz sabrın, bir başkasına ilham oluyor.

    Kalpten kalbe uzanan bu köklere sonsuz teşekkürler.

    Yazmak yalnızca kendine değil, başkasına da umut olmaktır.

  • Her Engel Bir Fırsattır – Korkudan Güce Giden Sessiz Yolculuk

    Her Engel Bir Fırsattır – Korkudan Güce Giden Sessiz Yolculuk

    Korkuların Ruhu: En Büyük Engel İçimizdedir

    Hayat, kimi zaman açık açık…
    Kimi zaman fark ettirmeden koyar karşımıza engelleri.

    Ama en görünmeyen, en sessizi şudur:

    “Ya yapamazsam?”

    “Zaten çok geç…”

    “Kim okuyacak ki?”

    Bu cümleler, bazen bir duvar değil,

    kendimizi kandırmak için ördüğümüz sessiz zindanlar olur.

    Ama işin sırrı burada:

    Korku, hareket ettikçe küçülür.

    Ve ilk adım, aslında zinciri çözen anahtardır.


    Engelleri Aşanlar Bizden Daha Güçlü Değil

    Bugün hayranlıkla izlediğimiz insanlar…

    Yazarlar, sanatçılar, geliştiriciler… Sanma ki pürüzsüz bir yoldan geçtiler.

    Hayır. Onlar da tökezledi, şüphe etti, pes etmeyi düşündü.

    Ama onlar bir farkla yürümeye devam etti:

    Engelin çevresinden dolanmadılar, içinden geçtiler.


    Kod Yazmak Gibi: Sabırla Düğümleri Açmak

    Programlamada hata alırsın.

    Kod kırılır, sistem çalışmaz.

    Ama ararsın… çözersin… sabredersin.

    Hayat da aynı dili konuşur.

    Hatalar, sana kim olduğunu öğretir.

    Çünkü her engel,

    görmezden geldiğimiz gücün bir provasıdır.


    Engel, Aynadır

    Engeller dışarıda değil, çoğu zaman içeride başlar.

    Ve her engel aslında sana şunu fısıldar:

    “Korkuyorsan, burası dönüşüm yerindir.”

    Cesaret, korkunun yokluğu değil;

    korkuyla birlikte yürüyebilmektir.

    Bir gün dönüp baktığında,

    bugün geçmekte zorlandığın şeyin

    en büyük içsel devrin olduğunu fark edeceksin.


    Okura Davet: Senin Engel Hikâyen Ne?

    Bugün, hangi korkunun eşiğinde duruyorsun?

    Hangi adımı atmak istiyor ama erteliyorsun?

    Yorumlara yaz.

    Çünkü senin hikâyen,

    bir başkasının “Ben de yapabilirim” deme cesareti olabilir.

    Son Söz:

    Engelin dili korkudur.

    Cesaretin dili ise: “Yine de başladım.”

    Bugün küçücük de olsa bir adım attıysan,

    o engel artık seni tutamaz.

    Unutma, yol yavaş olabilir.

    Ama attığın her adım — seni kendine yaklaştırır.

  • Kendine Kızma, Kendini Anla: En Çok Senin Şefkatine İhtiyacın Var

    Kendine Kızma, Kendini Anla: En Çok Senin Şefkatine İhtiyacın Var

    Kendine İyi Davran: En Çok Senin Şefkatine İhtiyacın Var

    Bazen kendimizle öyle sert konuşuruz ki…

    Başkası söylese kırılırız. Ama kendi içimizde yıllardır yankılanmasına izin veririz:

    “Yine başaramadın.”“Neden hâlâ buradasın?”

    “Senin elinden zaten bu gelmezdi…”

    Ama bugün başka bir şey söylemek istiyorum:

    Dur.

    Derin bir nefes al.

    Ve kendine şunu fısılda:

    “Ben elimden geleni yapıyorum.”


    İç Savaşın Sessizliği

    Kimse bilmez belki…

    Ama sen geceleri ne düşündüğünü, hangi cümleleri içine attığını, sabahları hangi duyguyla uyandığını bilirsin.

    O yüzden en çok senin kendine anlayış göstermen gerekir.

    Başkalarının görmediği yükleri sen taşıyorsun, o halde kendine biraz daha nazik davranabilirsin.


    Başkasını Değil, Kendini Teselli Et Bu Kez

    Bugün biri üzgün olduğunda ona ne derdin?

    “Geçer…”

    “Yanındayım…”

    “Sen çok güçlü birisin…”

    Peki bunları en son ne zaman kendine söyledin?

    Belki o cümleleri ilk önce kendine söyleme vakti gelmiştir.


    Okuyucuya Çağrı:

    Bugün, iç sesine yumuşak davran.

    Sadece bir cümleyle başla:

    📌 “Ben sana kızmıyorum. Hâlâ buradayım.”

    Yorumlara bu cümleyi bırak ya da sadece kendine fısılda.

    Çünkü bazen kendini affetmek, yeniden başlamak için yeterlidir.

  • İçindeki Çocuğun Sesini Duy: Unutulmuş Bir Gülümsemenin İzinde

    İçindeki Çocuğun Sesini Duy: Unutulmuş Bir Gülümsemenin İzinde

    Çocukken Her Şey Daha Gerçekti

    Hatırlıyor musun?

    Bir şeyi istediğinde önce hayal eder, sonra çizerdin.

    Korktuğunda gizlenmezdin, sesli söylerdin.

    Üzüldüğünde susmaz, ağlardın. Ve bu ağlamak bile iyileştirirdi.

    Zaman geçti. Büyüdük.

    Ama büyümek bazen kendini kaybetmek anlamına geliyor.

    Bugün, içindeki o küçük çocuğun hâlâ orada olduğunu hatırlamak için yazıyorum.

    Kaybolan Sadece Zaman Değildi

    O çocuk; umutluydu, inanıyordu, heyecan duyuyordu.

    Şimdi ise belki seninle konuşmuyor çünkü uzun süredir dinlenmedi.

    Belki de bir köşede hâlâ oturuyor, senin ona dönmeni bekliyor…

    Ne zaman son kez neşesiz neşeli bir kahkaha attın?

    Ne zaman sebepsizce hayal kurdun?

    İçindeki çocuk hâlâ seni izliyor.

    Sadece onun dilinden konuşmayı unuttun.

    Kırgınlıklar Büyümekle Değil, Sessizlikle Artar

    Hayat seni yordu, anlıyorum.

    Ama yorgunluğun kendine bile söylemediğin sözlerden geliyor olabilir:

    “Ben seni ihmal ettim.”

    “Çok çalıştım ama seni unuttum.”

    “Birilerini memnun ederken seni susturdum.”

    Ve şimdi… sadece küçük bir an istiyor:

    “Beni hatırla.”

    Okuyucuya Çağrı:

    Bugün içindeki çocuğa bir cümle yaz.

    O seni hâlâ bekliyor. Belki kırgın, ama hâlâ umutlu.

    Yorumlara bırakmak istersen sadece şu cümleyi yaz:

    “Seni yeniden duymak istiyorum.”

    Çünkü bazen en büyük iyileşme;

    kendi sesine yeniden kulak vermekle başlar.

  • Kendine Yazılmış Sessiz Bir Mektup

    Kendine Yazılmış Sessiz Bir Mektup

    Bazı yazılar vardır ki…
    Paylaşılmaz.
    Beğeni almaz.
    Hatta okunmaz.

    Ama yine de yazılır. Çünkü yazan, birine değil — kendine sesleniyordur.

    Bugün o gün olabilir.
    Kaleminle bir cümle yaz ve fark et:
    İçinde biri konuşmak istiyor. Belki uzun süredir sustuğu için sesi yavaş… ama gerçek.


    Kendinden Özür Dilemek İçin Yaz

    “Seninle yeterince ilgilenemedim.”
    “Çok koştum ama seni unuttum.”
    “Kalabalıkları önemsedim ama seni susturdum.”

    Bu satırlar bir iç hesaplaşma değil.
    Bir iç şefkat başlangıcı.

    Çünkü bazen sadece kendinden bir özür beklersin.
    Dışarıdan değil.


    Kendini Yeniden Hatırlamak İçin Yaz

    Belki uzun zamandır yazmıyorsun.
    Yazdıkların başkaları için oluyor.
    Ama bu defa başka…

    Bu defa “birinin okuması” için değil — kendini duyman için yaz.

    Ve o sessiz mektup, yıllar sonra bile sana şöyle fısıldayabilir:
    “Ben seni hiç terk etmedim.”


    Yazının Değdiği Yer İçin Değil, Çıktığı Yeri Onarmak İçin

    Sen farkında olmadan yazdığın her satır, içindeki kırık yerlere dikiş olur.
    Bir gün biri okur, biri beğenir, biri yorum yapar mı?
    Belki.

    Ama bu yazının ilk okuru — sen olmalısın.
    Çünkü senin iç sesin, o yazının en derin yankısıdır.


    Okuyucuya Soru:

    Peki sen, en son kime yazdın?
    Ve neden o kişi kendin değildi?

    Bugün, sadece bir cümleyle bile olsa — kendine bir mektup yaz.
    Paylaşmak istersen yorumlara bırak.
    Ama paylaşmasan da olur.

    Çünkü seninle baş başa kalacak bir yazı, bazen dünyalara bedeldir.

  • Bir Cümleyle Başlayan Dönüşüm – Sessizliğin Gücünü Hatırla

    Bir Cümleyle Başlayan Dönüşüm – Sessizliğin Gücünü Hatırla


    Bazen Kelimeler Yazılmaz, Kalpten Çağrılır

    Hiç durduk yere bir kelimenin tam kalbine çarptığını hissettin mi?


    Ne mutlusundur, ne de üzgün… Ama bir şey seni içinden dürter: “Yazmalıyım.”

    Çünkü bazen kelimeler, dışarıdan değil; içimizdeki sessizlikten doğar.

    Ve o sessizlik, bir satıra dönüşmek ister. Belki de o satır, hayatının en sade ama en güçlü kıvılcımıdır.


    Bir Cümleyle Değişen Hayatlar Vardır

    Bazen bir yazıyı sen okumazsın; o seni okur.

    Bir satıra takılır gözlerin:

    “Mucizeler, inananları değil; direnenleri bulur.”

    Ve o an bir şey olur.
    Sırtında yıllardır taşıdığın yük birkaç kelimeyle hafifler.

    İçinde sıkışmış bir duygu çözülür.

    Ve sessizce, kendine döndüğünü fark edersin.


    Yazmak, İç Dünyaya Açılan Kapıdır

    Bazıları konuşarak iyileşir…
    Ama bazıları — belki senin gibi —
    yazmadan nefes alamaz.


    Çünkü yazmak sadece bir anlatım biçimi değil; kendine tutulan aynadır.

    Bazen en çok ihtiyaç duyduğun cevap, bir başkasının değil, kendi yazdığın bir satırın içindedir.


    Her Satır, Bir Işık Taşıyabilir

    Yazarsın… Sadece bir cümle belki.

    Ama o cümle, başkasının gecesine ışık olabilir. Ya da sabahına umut.

    İlham bazen bağırarak değil; sessizce gelen bir satırla kendini gösterir.

    Ve işte bu yüzden, yazmalısın.


    Okuyucuya Sessiz Bir Çağrı

    Bugün, içinden geçen o tek cümleyi yaz. Kimse okusun diye değil — kendinle karşılaşmak için.

    Seni en çok etkileyen bir cümle var mıydı?

    Yorumlara bırak. Çünkü belki senin kelimen, bir başkasının iç yolculuğunun pusulası olur.

    Ve eğer bu yazı kalbine dokunduysa:

    Bloga abone ol Paylaş Yorum yap

    Ve unutma: Bazen gerçekten, bir cümle yeter.

  • Gölge Vermek Zaman Alır

    Gölge Vermek Zaman Alır

    Olgunlaşmanın Sessiz Zaferi


    Hiçbir Ağaç Bir Günde Gölge Vermez

    Önce bir tohum düşer toprağa.

    Karanlıkta bekler.
    Ne görür göz, ne duyar kulak…
    Ama orada, içten içe bir şey büyür.
    Bir gün olur,
    güneşle tanışır, yağmurla yoğrulur.

    Ve görünmeyen o sabır —

    bir ağaca, sonra bir gölgeye dönüşür.

    Sen de böylesin.

    Henüz fark edilmemiş olsan da,

    içten içe büyüyorsun.


    Görünmezken De Değerlisin

    Yazarsın, okunmaz.
    Söylersin, anlaşılmaz.
    Paylaşırsın, yankı bulmaz…

    Ve sanırsın ki boşuna.

    Ama bil ki:
    Toprağın altındaki sessizlik de bir gelişmedir.
    Tohum orada da büyür, sessiz ama derin bir çabayla.


    Gölge Vermek İçin Önce Kök Salmak Gerekir

    Bir ağacın gölgesi sadece kendine ait değildir.
    Yoldan geçene serinlik,
    yorulana yaslanacak bir omuz olur.

    Sen de yazarken, anlatırken, susarken…
    belki farkında olmadan birinin yükünü hafifletiyorsun.

    Ama önce:
    Kök salmalısın.
    Kendine tutunmalısın.
    Zamanla büyümelisin.

    Ve bir gün,senin gölgen bir başkasına yuva olur.


    İçsel Güç Zamanla İnşa Edilir

    Güç, bağırarak değil,
    sabırla biriktirilir.
    Her kelimede, her bekleyişte, bir güç toplanır içerde.

    Bir gün gelir, kendine dayanak olanlar, başkalarına da tutunacak dal olur.


    Ve sen fark etmeden,

    bir sığınağa dönüşürsün.


    Okuyucuya Sessiz Bir Soru:

    Bugün, nereye gölge verdin?

    Belki bir cümleyle… Belki sessizce dinleyerek… Belki sadece gülümsedin…

    Unutma:

    En büyük destek bazen en sessiz olandır. Ve sen, birine farkında olmadan nefes olmuş olabilirsin.

    Yorumlara bir cümle bırak.
    Çünkü belki senin gölgen, bir başkasının dinleneceği tek yerdir.

  • Öğrenmeye Hiç Geç Kalınmaz

    Öğrenmeye Hiç Geç Kalınmaz

    – Yeni Başlamak İçin En Genç Gün: Bugün-


    “Artık çok geç” diyen iç sesine cevap….


    Belki sen de kendine defalarca söyledin:

    “Bu yaştan sonra öğrenemem.”

    “Zaman geçti artık…”
    Ama gerçek şu ki:

    Öğrenmek için hiçbir zaman geç değildir.

    Yalnızca başlamaya cesaret edemeyenler vardır.

    Çünkü bilgi, yalnızca genç zihinlerin değil;

    merak eden her yüreğin hakkıdır.


    Bir Adım Atmak İçin En Uygun Gün: Bugün

    Yaş değil, niyet belirler kim ne öğrenebilir.
    Bugün bir kelime, yarın bir satır kod,ertesi gün belki bir roman…

    60 yaşında kod öğrenen var,

    70’inde keman çalmaya başlayan,

    80’inde ilk kitabını yayımlayan…

    Ne zaman başlarsan, o zaman gençsin aslında.


    Kimse Senden Mükemmel Olmanı Beklemiyor

    Sadece küçük bir adım…

    Bir cümle oku, bir video izle,

    bir enstrümanın tuşuna dokun…

    Çünkü öğrenmek bir yarış değil,

    bir yolculuktur.

    Ve her yolculuk,

    Acaba yapabilir miyim?” sorusuyla başlar.


    Ne Öğrenmeliyim?

    Aslında bu sorunun tek bir cevabı yok.

    Belki fotoğrafçılık,

    belki yazılım,

    belki sadece kendi duygularını tanımak…

    Önemli olan, sana iyi gelmesi.

    Öğrendikçe değişen yalnız bilgiler değil;

    kendine bakışın,

    özgüvenin

    ve hayatın yönü olabilir.


    Ya Yapamazsam?

    İçten bir soru.

    Ve çok haklı bir korku.

    Ama unutma:

    Hiçbir usta, ilk denemesinde usta değildi.

    Asıl başarısızlık düşmek değil,

    hiç denememektir.

    Yavaş ilerlemek, beklemek, tekrar denemek…

    Bunların hepsi öğrenmenin ta kendisidir.


    Son Söz: Öğrenmek Gecikmez, Başlamamak Gecikir

    Sana biçilen yaş değil,

    senin inancın belirler neyi ne zaman öğreneceğini.

    Bugün öğrendiğin küçücük bir şey,

    yarın bambaşka kapılar açabilir.

    Çünkü her yeni bilgi,

    kendine attığın bir adımdır.


    Okura Çağrı:

    Peki ya sen?

    Öğrenmenin yaşı olmadığını kanıtlayacak bir hayalin, hikâyen var mı?

    Yorumlara yaz.

    Belki senin hikâyen,

    başkasının ilk adımı olur.