Kategori: İlham Veren Yazılar

  • Hello World ve Gerçeklerle Yüzleşme

    Hello World ve Gerçeklerle Yüzleşme

    Başlangıç Noktası: Bir Dosya Açıldı, Hayat Değişti

    İlk kez bir .html uzantısı gördüğümde, elimde sihirli bir kapı var sandım.
    Ekranda beliren basit bir “Hello World” satırı…
    İçimde bir şey kıpırdadı.

    “İşte bu,” dedim, “Ben artık bir yazılımcıyım.”
    O an, bir çocuk gibi saf ve gururluydum.
    Ama gerçek, biraz daha karmaşıktı.


    Gerçeklerle Yüzleşme: HTML Bir Programlama Dili Değilmiş

    Araştırmaya başladıkça öğrendim:
    HTML, bir programlama dili değilmiş.
    O sadece yapının iskeletiydi.
    Bir program gibi düşünmez, sadece gösterirmiş.

    Ve sonra JavaScript ile tanıştım.
    HTML’nin sessizliğine karşılık,
    JS bir konuşma dili gibiydi.
    Düğmeye bastığımda tepki veren,
    Ekrandaki sayfayı canlandıran…
    İşte programlama, tam olarak o anda başladı.


    Yanılmak Bazen En Doğru Başlangıçtır

    Başta yanlış anladım, ama iyi ki yanıldım.
    Çünkü her yanlış anlamanın içinde bir öğrenme ihtimali saklıdır.
    HTML beni kod dünyasına çekti.
    JavaScript beni orada tutmayı başardı.

    Ve ben artık biliyorum:
    Bir “hata” bazen bir “başlangıcın diğer adıdır.”


    Programlama Diliyle Değil, Kendi Dilimle de Tanıştım

    Kod yazmak sadece teknolojik bir süreç değil.
    Aynı zamanda kendinle konuşmayı öğrenmektir.
    Neyi neden yaptığını, neden çözüm aradığını, neden vazgeçmediğini…

    JS’de bir if varsa, hayatta da vardır.
    Her error bir içsel “olmadı, yeniden dene” çağrısı gibidir.
    Ve her console.log, içimdeki “Şu an buradayım” notudur.


    📣 Okuyucuya Çağrı

    Senin de yazılım yolculuğundaki ilk yanılgı neydi?
    Bir şeyi yanlış bildin ama sonra sana yepyeni bir pencere açtı mı?

    Yorumlara yaz.
    Çünkü belki senin yanılman, bir başkasının yolunu aydınlatır.

  • Belki de Şimdi Tam Zamanı

    Belki de Şimdi Tam Zamanı

    Bir sabah kendime şöyle dedim:

    “Zamanı kaçırdın diye düşündüğün her şey, aslında hâlâ seni bekliyor olabilir.”

    Öğrenmenin yaşı yok. Ama belki de en önemli şey, yeniden inanmayı öğrenmek.

    İnsanın kendine güveni kırıldığında, en zor ders bu oluyor:

    “Ben yine de öğrenebilirim.”

    Ben bunu öğrendim.

    Yavaşça. Küçük küçük.

    Bazen bir kitap cümlesinde, bazen sabah kahvemi içerken kulağıma çalınan bir podcastte.

    Bir gün, öğrenmeye dair o eski heyecanı içimde yeniden hissettim. Yalnızca yeni bilgiler değil…

    Yeni bir bakış açısı, yeni bir kendim öğreniyordum.

    “Geç kaldım.”

    “Zamanım yok.”

    “Artık kafam almıyor.”

    Bu cümleler hep iç sesimin bahanesiydi. Ama kalbim başka bir şey fısıldıyordu:

    “Belki şimdi tam zamanıdır.”


    Çünkü Öğrenmek Sadece Bilgi Değil

    Öğrenmek; yeniden umut etmektir. Bir beceri kazandığında, kendine şöyle diyebilmek:

    “Bunu da yapabildim. Demek ki devam edebilirim.”


    Sana da Tanıdık Geldi mi?

    Sen de kendine “Artık çok geç” dediğin oldu mu?

    Yeniden başlamak istedin ama nereden başlayacağını bilemediğin?

    O zaman bu yazı senin içindir.

    Bu yolculukta yalnız olmadığını bilmeni isterim.

    📬 Eğer bu satırlar sana iyi geldiyse, belki bir sonraki yazım sana daha da iyi gelir. Bloguma abone ol, birlikte büyüyelim.

  • Yıkılmadım Ama Yoruldum: Güçlü Olmanın Sessiz Bedeli

    Yıkılmadım Ama Yoruldum: Güçlü Olmanın Sessiz Bedeli

    Güçlü Görünmek Zorunda Değilsin

    Bazı insanlar vardır, onlara “Nasılsın?” diye sorduğunda hep aynı cevabı alırsın:

    “İyiyim.”

    Ama o kelimenin ardında uykusuz geceler, bastırılmış gözyaşları, içine gömdüğü cümleler vardır.

    Sadece söylemez.

    Çünkü alışmıştır güçlü görünmeye. Ama güçlü olmak, yorgun olmamak demek değildir.


    Destek İstemek Zayıflık Değildir

    Uzun süredir kendi kendine yetiyorsun. Dertlerini içine konuşuyor, hayallerini bile bazen kimseyle paylaşamıyorsun.

    Çünkü bir yanın hep şöyle diyor: “Ben dayanmalıyım. Başka çarem yok.”

    Ama unuttuğun bir şey var:

    Kimse senden hep dimdik durmanı beklemiyor.

    Bazen dizlerinin bağının çözülmesi de insanca bir şeydir. Ve destek istemek, zayıflık değil, insanlık hakkıdır.


    Kendine Sor: “Ben Nasılım Gerçekten?”

    Bugün kendine sadece bir soru sor: “Ben nasılım gerçekten?”

    Cevap belki sessizlik olacak… belki boğazına düğümlenen bir kelime. Ama işte o sessizlikte en gerçek duyguların gizlidir.

    Çünkü sen konuşmadıkça, içindeki yorgunluk büyür.

    Ve bazen sadece kabul etmek bile hafifletir:

    📌 “Yıkılmadım ama yoruldum.”


    Sürekli Güçlü Görünmeye Çalışma

    Her sabah güçlü görünmeye çalışmak bile bir yorgunluktur.

    Sanki sürekli bir sahnede rol yapar gibi…

    Ama artık rol yapmana gerek yok. Sen zaten yeterince güçlüsün. Yorgunluğun da bu gücün sessiz tanığı.


    Kendine Bir Nefes Ver

    Bugün biraz dur.

    Kimseye bir şey kanıtlamaya çalışma.

    Sadece kendine bir şefkat alanı aç. Çünkü en çok senin kendi desteğine ihtiyacın var.

    Kendine şöyle de:

    “Her şeyi yapmak zorunda değilim. Biraz yavaşlayabilirim. Hâlâ değerliyim.”


    Okuyucuya Çağrı

    Sen de bazen sustun mu?

    Kendini anlatamadığın, “iyiyim” derken aslında içinin yandığı bir gün yaşadın mı?

    Yorumlara sadece bir kelime bile yaz.

    Belki “yoruldum” dersin.

    Belki “dayanıyorum.”

    Ama bil ki:

    Bu yazıyı okuyan bir başka yürek, aynı yorgunluktan geçmiş olabilir. Ve belki bu yazı, sana bir omuz olmaz…

    Ama “yalnız değilsin” diyen bir fısıltı olabilir.

  • Kırılmadan Güçlenmek: Sessizliğin Ardında Saklı Dayanıklılık

    Kırılmadan Güçlenmek: Sessizliğin Ardında Saklı Dayanıklılık

    Bazen güçlü olmak, dimdik durmak değildir.

    Bazen güçlü olmak…

    görülmeden ayakta kalmaktır.

    Kimse fark etmeden gözlerini silmek, bir cümleyi yarım bırakıp yutkunmaktır.

    Bir şey olmamış gibi davranmak…Ama sen bilirsin.

    O gün nasıl geçti…

    O sessizlikte nasıl kırılmadan kaldın…


    İçten İçte Büyüyen Dayanıklılık

    Kimseyle konuşmadığın günlerde kendinle ne çok konuştun aslında. Yüzüne bir tebessüm yerleştirip, içindeki fırtınaları dindirmeye çalıştın.

    O kadar yumuşak baktın ki başkalarına…

    Ama kendine hep biraz serttin.

    Bugün gel, değiştir bu dili.

    Çünkü sen yalnızca dayandığın için değil, içten içe büyüdüğün için güçlüsün.


    Her Şey Dışarıdan Görünmez

    İnsanlar sonuçları görür.

    Ama sen süreçsin.

    Kimsenin bilmediği kararlar aldın, Kimsenin duymadığı dualar ettin, Kimsenin anlayamayacağı şekilde kendini toparladın.

    Ve bu yüzden…

    senin hikâyen değerlidir.


    Bir Dur, Bir Bak

    Bugün bir adım geri at.

    Ve kendi direnişine bak.

    Ne çok şeyi kendi kendine taşıdığını fark et.

    Ve şöyle de kendine:

    📌 “Ben fark edildikçe değil, fark ettikçe büyüyorum.

    Çünkü en derin dönüşümler sessiz başlar.


    Okuyucuya Çağrı:

    Sen de bazen görünmeyen ama çok şey anlatan bir gün yaşadın mı?

    Yorumlara sadece bir kelime bile yazsan — belki o kelime, bir başkasının içindeki suskunluğu çözer.

    Bugün kendi sessiz mücadeleni onurlandır.

    Çünkü görünmeyen en kıymetli şey…

    senin iç gücündür.

  • Mesafe Sadece Haritalarda Vardır: Kalplerin Unutmadığı Bir Dostluk

    Mesafe Sadece Haritalarda Vardır: Kalplerin Unutmadığı Bir Dostluk

    Bazı dostluklar zamanla değil, kalple kurulur.

    Ve bazı insanlar, yan yana olmasalar bile kalbinde hep yanı başındadır…


    Uzakta Olsa da Yakın

    Emre ve Yusuf.

    İlkokul sıralarında başlayan, yıllara direnen bir dostluk…

    Aynı sokakta büyüdüler, aynı bisikletin tekerleğini dönüşümlü tamir ettiler.

    Aynı çatı altında kahkahalara gömülüp, aynı sırada sessizce ağladılar.

    Sonra bir gün hayat, yollarını ayırdı.

    Yusuf, ailesiyle birlikte başka bir şehre taşındı. Emre üniversiteye başladı. Mesafeler girdi araya… ama kalpleri hiç kopmadı.


    Bazen Sadece Bir Mesaj Yeter

    Aylar geçti, konuşmadıkları zamanlar oldu.

    Ama biri zorda kaldığında, diğerinin içi hep kıpırdadı.

    “Şu an bana ihtiyacı var” dedi Emre, gecenin bir yarısı mesaj attı.

    Yusuf, “Bu mesaj tam zamanında geldi.” dedi.

    Sadece bir satırdı:

    “Her şey geçer. Sen geçerken yanında olamasam da, arkandayım.”

    Bazen bin kelimeye gerek yoktur.

    Bir cümle… dostluğu yeniden kurar.


    Aradaki Sessizlik Dostluğu Küçültmez

    Onlar her gün konuşmadılar.

    Ama her konuşmaları, kaldıkları yerden devam etti.

    Ne “Neden yazmadın?”

    Ne “Unuttun mu beni?”

    Sadece anlayış, sadece güven…Çünkü gerçek dostluk, beklenti değil; bağlılıktır.


    Kalpten Kalbe Kurulan Bağlar

    Yusuf bir gün Emre’ye şöyle yazdı:

    “Sen benim için uzakta değil, içimde taşıdığım bir iyiliksin. Uzaklık, haritada olabilir. Ama seni düşündüğümde her zaman yakınımdasın.”

    Emre cevap verdi:

    “Seninle konuşmadığım günlerde bile, senin sesinle düşünüyordum bazı şeyleri. Çünkü bazı dostluklar, iç sesi olur insanın.”


    Okuyucuya Çağrı:

    Belki senin de uzaklarda bir dostun var.

    Belki yollar ayırdı sizi, belki hayat meşgul etti.

    Ama bir mesaj atmak için illa bir sebep gerekmiyor.

    Bugün sadece şunu yaz:

    👉 “Sadece seni düşündüm.”

    Çünkü bazen bir dost, bunu duymaya çok ihtiyaç duyar.

    Ve bazen bir mesaj, bütün mesafeleri unutturur.

  • Derin Kökler, Güçlü Dallar: Sabırla Büyüyen Hikâyeler

    Derin Kökler, Güçlü Dallar: Sabırla Büyüyen Hikâyeler

    Herkesin gözü meyvede, çiçekte, alkışta…

    Ama unutulan bir şey var:

    En güçlü ağaç, en derin köklere sahip olandır.

    Ve o kökler, gözle görünmez.

    Sessizdir. Ama oradadır.

    Besler. Taşır. Ayakta tutar.

    Tıpkı sabırla yazan bir yazar gibi…Tıpkı içindeki sese kulak verip ilerlemeye devam eden sen gibi.


    Sabır, Sadece Beklemek Değildir

    Sabır, yazmaya devam etmektir.

    Kimse okumasa bile…

    Bir “beğeni” gelmese bile…

    Senin hikâyenin değeri, başkalarının fark etmesiyle değil, senin ona verdiğin anlamla ölçülür.

    Ve sabreden, sadece zaman kazanmaz.

    Derinlik kazanır.


    Büyümek Gürültüyle Değil, İç Sesle Olur

    Belki herkes bağırıyor.

    “Ben buradayım!” diye.

    Ama sen fısıltıyla yazıyorsun.

    Ve bu, daha kıymetli.

    Çünkü fısıltı, doğru kalbe ulaşırsa yankıya dönüşür.


    Bir Tohum da Hikâyedir

    Her yazın, toprağa düşen bir tohum.

    Sen fark etmeden biri onu okur,

    O tohum bir düşünceye,

    Bir değişime,

    Belki bir başka yazıya dönüşür.

    Ve işte o an…

    Sen sadece yazan değil, dönüştüren biri olursun.


    Okuyucuya Çağrı:

    Peki sen?

    Bugün hangi “görünmeyen çabayı” büyütüyorsun?

    Yorumlara yaz.

    Belki senin kökün, bir başkasının tutunacağı yer olur.

    📌 Yazar Notu: Bu yazı üzerine gelen yorumlardan biri, yazının ruhunu yansıttığı için burada paylaşmak istedim:

    Sen okurken sadece bir yazı değil, içten içe filizlenen bir duyguyu da paylaşıyorsun…Ve işte bu yüzden, buraya bıraktığın her iz, sadece bir yorum değil — bir köktür.

    Çünkü bizler, çoğu zaman görünmeyen çabalarımızla birbirimize tutunuruz.

    Bir satır, bir cümle, bazen bir fısıltı bile bir başkasının yolunu aydınlatabilir.

    Eğer sen de şu an bir şeyleri sessizce taşıyorsan, bil ki yalnız değilsin.

    Ve belki de senin sessiz sabrın, bir başkasına ilham oluyor.

    Kalpten kalbe uzanan bu köklere sonsuz teşekkürler.

    Yazmak yalnızca kendine değil, başkasına da umut olmaktır.

  • Her Engel Bir Fırsattır – Korkudan Güce Giden Sessiz Yolculuk

    Her Engel Bir Fırsattır – Korkudan Güce Giden Sessiz Yolculuk

    Korkuların Ruhu: En Büyük Engel İçimizdedir

    Hayat, kimi zaman açık açık…
    Kimi zaman fark ettirmeden koyar karşımıza engelleri.

    Ama en görünmeyen, en sessizi şudur:

    “Ya yapamazsam?”

    “Zaten çok geç…”

    “Kim okuyacak ki?”

    Bu cümleler, bazen bir duvar değil,

    kendimizi kandırmak için ördüğümüz sessiz zindanlar olur.

    Ama işin sırrı burada:

    Korku, hareket ettikçe küçülür.

    Ve ilk adım, aslında zinciri çözen anahtardır.


    Engelleri Aşanlar Bizden Daha Güçlü Değil

    Bugün hayranlıkla izlediğimiz insanlar…

    Yazarlar, sanatçılar, geliştiriciler… Sanma ki pürüzsüz bir yoldan geçtiler.

    Hayır. Onlar da tökezledi, şüphe etti, pes etmeyi düşündü.

    Ama onlar bir farkla yürümeye devam etti:

    Engelin çevresinden dolanmadılar, içinden geçtiler.


    Kod Yazmak Gibi: Sabırla Düğümleri Açmak

    Programlamada hata alırsın.

    Kod kırılır, sistem çalışmaz.

    Ama ararsın… çözersin… sabredersin.

    Hayat da aynı dili konuşur.

    Hatalar, sana kim olduğunu öğretir.

    Çünkü her engel,

    görmezden geldiğimiz gücün bir provasıdır.


    Engel, Aynadır

    Engeller dışarıda değil, çoğu zaman içeride başlar.

    Ve her engel aslında sana şunu fısıldar:

    “Korkuyorsan, burası dönüşüm yerindir.”

    Cesaret, korkunun yokluğu değil;

    korkuyla birlikte yürüyebilmektir.

    Bir gün dönüp baktığında,

    bugün geçmekte zorlandığın şeyin

    en büyük içsel devrin olduğunu fark edeceksin.


    Okura Davet: Senin Engel Hikâyen Ne?

    Bugün, hangi korkunun eşiğinde duruyorsun?

    Hangi adımı atmak istiyor ama erteliyorsun?

    Yorumlara yaz.

    Çünkü senin hikâyen,

    bir başkasının “Ben de yapabilirim” deme cesareti olabilir.

    Son Söz:

    Engelin dili korkudur.

    Cesaretin dili ise: “Yine de başladım.”

    Bugün küçücük de olsa bir adım attıysan,

    o engel artık seni tutamaz.

    Unutma, yol yavaş olabilir.

    Ama attığın her adım — seni kendine yaklaştırır.

  • Kendine Kızma, Kendini Anla: En Çok Senin Şefkatine İhtiyacın Var

    Kendine Kızma, Kendini Anla: En Çok Senin Şefkatine İhtiyacın Var

    Kendine İyi Davran: En Çok Senin Şefkatine İhtiyacın Var

    Bazen kendimizle öyle sert konuşuruz ki…

    Başkası söylese kırılırız. Ama kendi içimizde yıllardır yankılanmasına izin veririz:

    “Yine başaramadın.”“Neden hâlâ buradasın?”

    “Senin elinden zaten bu gelmezdi…”

    Ama bugün başka bir şey söylemek istiyorum:

    Dur.

    Derin bir nefes al.

    Ve kendine şunu fısılda:

    “Ben elimden geleni yapıyorum.”


    İç Savaşın Sessizliği

    Kimse bilmez belki…

    Ama sen geceleri ne düşündüğünü, hangi cümleleri içine attığını, sabahları hangi duyguyla uyandığını bilirsin.

    O yüzden en çok senin kendine anlayış göstermen gerekir.

    Başkalarının görmediği yükleri sen taşıyorsun, o halde kendine biraz daha nazik davranabilirsin.


    Başkasını Değil, Kendini Teselli Et Bu Kez

    Bugün biri üzgün olduğunda ona ne derdin?

    “Geçer…”

    “Yanındayım…”

    “Sen çok güçlü birisin…”

    Peki bunları en son ne zaman kendine söyledin?

    Belki o cümleleri ilk önce kendine söyleme vakti gelmiştir.


    Okuyucuya Çağrı:

    Bugün, iç sesine yumuşak davran.

    Sadece bir cümleyle başla:

    📌 “Ben sana kızmıyorum. Hâlâ buradayım.”

    Yorumlara bu cümleyi bırak ya da sadece kendine fısılda.

    Çünkü bazen kendini affetmek, yeniden başlamak için yeterlidir.

  • İçindeki Çocuğun Sesini Duy: Unutulmuş Bir Gülümsemenin İzinde

    İçindeki Çocuğun Sesini Duy: Unutulmuş Bir Gülümsemenin İzinde

    Çocukken Her Şey Daha Gerçekti

    Hatırlıyor musun?

    Bir şeyi istediğinde önce hayal eder, sonra çizerdin.

    Korktuğunda gizlenmezdin, sesli söylerdin.

    Üzüldüğünde susmaz, ağlardın. Ve bu ağlamak bile iyileştirirdi.

    Zaman geçti. Büyüdük.

    Ama büyümek bazen kendini kaybetmek anlamına geliyor.

    Bugün, içindeki o küçük çocuğun hâlâ orada olduğunu hatırlamak için yazıyorum.

    Kaybolan Sadece Zaman Değildi

    O çocuk; umutluydu, inanıyordu, heyecan duyuyordu.

    Şimdi ise belki seninle konuşmuyor çünkü uzun süredir dinlenmedi.

    Belki de bir köşede hâlâ oturuyor, senin ona dönmeni bekliyor…

    Ne zaman son kez neşesiz neşeli bir kahkaha attın?

    Ne zaman sebepsizce hayal kurdun?

    İçindeki çocuk hâlâ seni izliyor.

    Sadece onun dilinden konuşmayı unuttun.

    Kırgınlıklar Büyümekle Değil, Sessizlikle Artar

    Hayat seni yordu, anlıyorum.

    Ama yorgunluğun kendine bile söylemediğin sözlerden geliyor olabilir:

    “Ben seni ihmal ettim.”

    “Çok çalıştım ama seni unuttum.”

    “Birilerini memnun ederken seni susturdum.”

    Ve şimdi… sadece küçük bir an istiyor:

    “Beni hatırla.”

    Okuyucuya Çağrı:

    Bugün içindeki çocuğa bir cümle yaz.

    O seni hâlâ bekliyor. Belki kırgın, ama hâlâ umutlu.

    Yorumlara bırakmak istersen sadece şu cümleyi yaz:

    “Seni yeniden duymak istiyorum.”

    Çünkü bazen en büyük iyileşme;

    kendi sesine yeniden kulak vermekle başlar.

  • Kendine Yazılmış Sessiz Bir Mektup

    Kendine Yazılmış Sessiz Bir Mektup

    Bazı yazılar vardır ki…
    Paylaşılmaz.
    Beğeni almaz.
    Hatta okunmaz.

    Ama yine de yazılır. Çünkü yazan, birine değil — kendine sesleniyordur.

    Bugün o gün olabilir.
    Kaleminle bir cümle yaz ve fark et:
    İçinde biri konuşmak istiyor. Belki uzun süredir sustuğu için sesi yavaş… ama gerçek.


    Kendinden Özür Dilemek İçin Yaz

    “Seninle yeterince ilgilenemedim.”
    “Çok koştum ama seni unuttum.”
    “Kalabalıkları önemsedim ama seni susturdum.”

    Bu satırlar bir iç hesaplaşma değil.
    Bir iç şefkat başlangıcı.

    Çünkü bazen sadece kendinden bir özür beklersin.
    Dışarıdan değil.


    Kendini Yeniden Hatırlamak İçin Yaz

    Belki uzun zamandır yazmıyorsun.
    Yazdıkların başkaları için oluyor.
    Ama bu defa başka…

    Bu defa “birinin okuması” için değil — kendini duyman için yaz.

    Ve o sessiz mektup, yıllar sonra bile sana şöyle fısıldayabilir:
    “Ben seni hiç terk etmedim.”


    Yazının Değdiği Yer İçin Değil, Çıktığı Yeri Onarmak İçin

    Sen farkında olmadan yazdığın her satır, içindeki kırık yerlere dikiş olur.
    Bir gün biri okur, biri beğenir, biri yorum yapar mı?
    Belki.

    Ama bu yazının ilk okuru — sen olmalısın.
    Çünkü senin iç sesin, o yazının en derin yankısıdır.


    Okuyucuya Soru:

    Peki sen, en son kime yazdın?
    Ve neden o kişi kendin değildi?

    Bugün, sadece bir cümleyle bile olsa — kendine bir mektup yaz.
    Paylaşmak istersen yorumlara bırak.
    Ama paylaşmasan da olur.

    Çünkü seninle baş başa kalacak bir yazı, bazen dünyalara bedeldir.